Benim adım Rian. Böbrek taşım var. Sol böbreğim sağ böbreğimden daha küçük ve yaklaşık yüzde dokuz oranında çalışıyor. Mesane kaçağı ve her gün almam gereken bir avuç hap dışında, çoğu insandan çok da farklı değilim. 17 yaşında bir lise öğrencisiyim. Benden iki yaş küçük bir erkek kardeşim var. Adı Darian. Annem ve babam eskiden çok iyi anlaşırdı. Dört kişilik mutlu, sıradan bir aileydik... Ta ki o güne kadar.
Mesane kaçağı ve her gün alması gereken bir avuç hap dışında, çoğu insandan çok da farklı değilim. 17 yaşında bir lise öğrencisiyim.
Benden iki yaş küçük bir erkek kardeşi var. Adı Darian. Annem ve babam geçmişte çok iyi anlaşırdı. Dört kişilik mutlu, sıradan bir aileydik... Ta ki o gün kadar.
Okuldan sonra eve yürümeden önce birkaç saat kütüphanede kaldım. Kulaklığımda en sevdiğim sanatçı çalıyordu ve kendi kendime tarih dersinden ne kadar nefret ettiğimi mırıldanıyordum. Ama sonra evimizin yönünden gelen güçlü bir koku duydum. Sonunda yere bakmak yerine başımı kaldırdığımda, kapının önünde sosis gibi görünen bir şey fark ettim. Gözlüklerimi takmamıştım, bu yüzden yaklaştım -çömeldim- ve sosis sandığım şeyin aslında kesik bir parmak olduğunu fark ettim.
Ama sonra evimizin niteliklerinden gelen güçlü bir koku duyanlar. Sonunda yere baktığımda yerine başlangıcımı kaldırdığımda, kapının önünde sosis gibi görünen bir şey fark ettim.
Gözlüklerimi takmamıştım, bu yüzden yaklaştım -çömeldim- ve sosis sandığım şeyin aslında kesik bir parmak olduğunu fark ettim.
Olduğum yerde donakaldım. Titreyen ellerimle kapıyı açtım.
İçeride... Kardeşim oradaydı, babamızın cesedinin yanında diz çökmüştü - daha doğrusu ondan geriye kalanların: birer birer koparılmış uzuvların. Annemin kolunu kesiyordu - bedeni çoktan başsız kalmıştı.
Ağzımdan kelimeler çıkmıyordu. Gözlerim yaşlarla doldu. Titrek nefesimi duymuş olacak ki, yaptığı işi bırakıp bana baktı.
Gülümsedi.
Fısıldamayı başardığım tek şey "Neden?" oldu.
Ve aynı aptal sırıtışla, "Her şey senin içindi, ağabey." dedi.
Dizlerim çözüldü. Yere yığıldım ve çığlık atmaya başladım; yüksek sesli, çirkin hıçkırıklar içimden kopuyordu.
Komşular gelince daha da sinirlendim. Eğer ağladığımı duydularsa ... neden annemle babamın yardım çığlıklarını duymamışlardı?
Etrafımdaki fısıltılar beni tiksindiriyordu. Bana acıyor musunuz? Hah! Aptallar! Size acıyorum ! Tek yaptığınız insanların acılarıyla dalga geçmek - neler yaşadığımı nasıl anlayabilirsiniz ki!?
"Zavallıcık" mı? Gerçekten mi? "Üzülme" mi? "Seni anlıyorum" mu? Ne anlıyorsun sen!? Bana o gözlerle bakmayın, aptallar!
Darian'a dönüp bağırmaya başladım:
"BUNU NEDEN YAPTIN, HAH!? 'Benim iyiliğim için' derken ne demek istiyorsun!? İğrençsin! Üstelik bunu benim için yaptığını söylemekten hiç utanmıyor musun!?"
"Cehennemde yan, pis piç!" "Senden nefret ediyorum! Yemin ederim seni öldürürüm! Dünyanın en ücra köşelerine kadar kaçsan bile, seni oraya kadar takip ederim ve kafatasında bir delik açarım - DUYUYOR MUSUN, SİKİK OROSPU!?"
Polis geldiğinde kardeşimi götürdüler. Onu sürüklerken, bildiğim bütün küfürleri arkasından haykırdım.